* Hayata Yıldız Tilbe penceresinden bakmak..

Bu yazım daha çok lise-üniversite çağındaki kızlara yönelik olacak biliyorum ama herkesin kendine bir pay çıkartabileceğine inanıyorum.Yazıyı okurken tüm o önyargılarınızı, ben yapmam, ben öyle biri değilim ifadelerinizi kenara bırakın, “beyninizi sıfırlayın” öyle gelin..

Hazırsak, başlıyoruz.

” GÜZEL ELBİSELERİ GİYİP KUŞANACAĞIMM,, BENİM OLMADIN YA,,,

 

İlk kilomu verişimde (başarısız bir denemeydi 26 kilo verip, 2 katını almıştım) bu şarkıyı dinliyordum. Zannedersem ortaokul yıllarındaydım. 7 ya da 8. sınıf…

Benim jenarasyona ait her 100 kişiden 90’ı “va ta şi vaaaaa candy” ile büyüdüğü için ilk aşkları da sarışın,renkli gözlü oldu bir dönem (keza benim de…)

Adını çok net hatırlıyorum, soyadını da hatırlıyorum ama söylemesem iyi! 🙂

Özgür..

En yakın iki arkadaşım ona aşıktı.. Çocuk da Allah’ı var yaşıtları arasında “en ergen olmayan”dı 🙂 Basketbolcu, havalı, yaşça büyük, okulun gözdesi, öğretmenlerin sevdiği, genç kızların koridorda beklediği bir tipti. Sabahtan akşama kadar bana onu anlatıyorlardı. Çocuğu görmeme gerek yoktu, aşık olunacak biri varsa bu zaten Özgür’dü. uzaktan uzaktan bende de kıvılcımlar büyümüştü.. Derken aynı okullu olduk.. Zaman içerisinde tanıştık, ben onun “bisikletini versene bi tur bineyim” cümlesinin anlam bulmuş haliydim. Tek diyaloğumuz bu’ydu. Sanırsın bisikleti bana değil ona almışlardı. Onun kutsal poposunun değdiği seleye değil binmek, dokunamıyordum bile.. Evleri bize 1 km uzaklıktaydı aşağı yukarı.. Evden yanıma bisikletimi de alarak onların evinin oraya kadar yürür, o beni farkedene kadar iki aşağı üç yukarı dolanırdım. Farkettiğinde de “gel beraber binelim” demez, alır binerdi 🙂 Bisikletin taksidini ödeyen anneme buradan selam olsun, öperim ellerinden.

Ona aşık olduğumu biliyordu, Özgür’e aşık olmayan kız yoktu çünkü. Onun için voleybola başladım. (oynayabildiğimden değil, basketbol antrenmanlarıyla aynı güne denk geldiğinden) Kolumu kırmasaydım iyiydi, fena sayılmazdım. Antalya’da derece almışlığımız vardı. Sonra bi parantez bacağa takıldım, kilonun da verdiği etkiyle sol kolu dirsekten unufak ettim.. (yıllar sonra insanlar beni hala “ayy ölüyorummm kolumm yaa ayy çok acıyo yaa” diye hatırlıyor, lanet girsin bu anıya!)

Basketbolu da denedim, denemedim değil. Ama topu bilekten potaya atamadığım karpuzlamayı geliştirdiğim için zeka katsayımı aştığını farkedip bıraktım ama vazgeçmedim ! Halk oyunlarına başladım. (bunun ekmeğini yedim, oraya sonra geleceğim) Özgür, iyi Efe oluyordu. Ancak boy-kilo oranımız tutmadığı için ben değil, Ezgi partneri olmuştu. Buradan da tutmadı.

İnanmazsınız ama iğrenç bir sesim olduğu halde Özgür’ün sesi iyi diye okul korosuna katılıp en arkada “vardaarrr ovassııııı vardar ovassıııı” diye böğürmüşlüğüm bile var. Sanırım Müzik öğretmeni hevesimi kırmak istemedi zira anneme kalırsa beni seçmeleri için tek neden vardı o da diğer çocuklara “bakın, sizin sesiniz ne kadar güzel, Rüya’ya bakın da halinize şükredin” demek için beni oraya koymuşlardı. Buradan da anlayacağınız gibi en büyük destekçim hiçbir zaman annem olmadı 🙂

Bitmedi…

Yılsonu etkinliklerine katıldım. İyi yapabildiğim bir şey bulmuştum sonunda. On numara beş yıldız “bayrak” şiirini okuyordum. Hepiniz biliyorsunuzdur muhakkak.. “Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü” diye.. Kendim dahil herkesi ağlatabiliyordum. O yıllarda bunun iyi bir şey olduğunu sansam da yıllar içerisinde iyi şiir okuyan kadının çekici değil, itici göründüğünü öğrendim. Olsun, ben yine de soyunma odasında Özgür’ü görebiliyordum ve bana “Saat kaç?” diye sormuş, hatta kolumu tutup saatimi kendine çevirip bakmıştı. O ne terlemeydi yarabbim, tamam işte Özgür de beni seviyordu bence, daha ne! (bok sevdi)

Bu arada bayrak direği kadar uzun olduğum yıllar olduğundan Özgür ile bayrak-flama taşımışlığım var. Bir iki de bando denemesinde bulundum ama “ankara ankara bursa bursa … ritminden sonra inebolu”‘yu tutturamadığımdan takıma alınmadım. Onun yerine “irisin sen, güçlüdür kolların” deyip atletizm takımına seçtiler, gülle attırdılar bana. İlk yılımda 4. olmuştum Antalya’da. Herkes ilerde daha başarılı olabileceğimi düşünüyordu ama gülle atan kadın da seksi değildi, bıraktım! Ne atıcam ya, bana ne başkası atsın-dı!

derkeeeennn…. ben 7. sınıf o da 8.sınıf oldu. okulda 3. yılımıza girmiştik.  Bir gün arkadaşı vasıtasıyla çağırdı beni. “Senden hoşlanıyorum, benimle çıkar mısın?” dedi gitti. Tam 1 gün düşündüm. Uykularım kaçtı. Cevap olarak bir kağıda “derslerim daha önemli, hayır çıkamam” yazdım yolladım. (evet, küçükken salaktım) İyi ki de öyle yapmışım. Çat haberi geldi. Kahkahalarla gülüyorlardı. İddiaya girmişler, o yüzden teklif etmiş. Benden hoşlandığı yokmuş, çirkinmişim, kiloluymuşum, beni ne yapacakmış, dalga geçmiş falan filan. Ağlamadım. Sadece bir yere not ettim aklımda,yıllardır da unutmadım gördüğünüz gibi..

 

Devam edelim..

 

Berkay..  Nam-ı diğer “Beko”, ikinci aşkım olur kendileri. Sayesinde izci olmuştum. Saygılar buradan.

İyi bir izciydim ben. Aman neyse tamam uzatmayacağım, izci oldum çünkü “kampa gidiliyordu hacıııııııııı”… :))) Böyle çadırlarda kalınıyordu günlerce.. Obarey! Gittik tabi, gitmez olur muyuz? Neden kimse bana kamp yeri deniz kenarı demedi ki bilmiyorum. Hoş Antalya gibi bir yerde dağa mı çıkmayı bekliyordum ben onu da bilmiyorum! (salaktım demiştim di mi?) Neyse efendim, tutturdu bu Berkay denize gidelim de gidelim de gidelim diye.. Gittik tabiki! Girdim mi, yooo! Spor ayakkabılarımı bile çıkarmadım, ayağımı bile suya sokmadım. Hoş o çekeledi ayakkabılarımı falan ama ı-hı dedim, “Kıız  kokuyor mu ayakların yoksa” diye sordu .. Kaş yaparken gözü de oydum “Gt snne be slk” dedim ona! iyi demişim, değil mi?

Neyse, sonra bizi kampa taşıyan servise gittik, Ben, Beko ve Tuna (sarışın, mavi gözlü, zayıf bir kızdı Tuna ve güzeldi ve Berkay’ın sevgilisi oldu bu olaydan sonra ve ben yine şişmandım) girdik servise.. Radyolardan şarkılar , türküler seçmeler derken.. Ben en arka koltukta uyuyakalmışım! Onlar da beni unutup gitmişler. uyandığımda güneş batmak üzereydi, servis şoförü üstünü değiştiriyordu (yani üstünü çıkartmış altı çıkartmasına da ramak kalmıştı) “Duuur yolcuuu ben buradayım” diye bağırdım. Utanarak fırlayıp kaçtım. Zaten ben fosur fosur uyurken onlar çoktan sevgili olduğundan bana da tüm gece çadırımın içinde surat asıp, hayattan nefret etmek kalmıştı. Berkay da beni kilolu olduğum için istememişti.. Get Outttt Beko, i hate youu !!

Lise yıllarımın farklı olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz.. Bi ara zayıflar gibi olmuştum. Tam turnayı gözünden vurdum derken, çocuğun tekini kaçırdım. Elmeyra gibiydim. (çizgi filmlerdeki kahramanları yakalayıp sıkan, bunaltan kırmızı kafalı kız, merak eden hatırlamayan varsa bir google’a danışsın) Yaklaşanı sıkıyordum! Dershaneden de sevdiklerim oldu. Hayran gönüllüymüşsem demek!

Baktım olacak gibi değil, internetten buldum ben de. (kendisi nişanlım olur)  tam 3 ay benim kilolu olduğumu öğrenemeden konuştu benimle. Hatta çocuk 3 ay boyunca beni sadece sol profilden tanıdı desem doğrudur. (kilolunun zayıf çıkma önkoşulu: sol üst profil,kafa yan, dudak büzük) …

Derken bir gün buluştuk, 2 ay sonra da ayrıldık. Aramızda kalsın o, kilomun sorun olmadığını söyledi ama bal gibi de etkendi işte. Köpek gibi aşıktım, ağlayıp sızlıyordum ama baskıcı tavırlarımdan da bunaldığı için gitmişti işte. 2.5 yıl kadar da hiç dönmedi.

 

Gelelim hikayenin diğer kısmına!

Zayıfladım. Ne nişanlım için ne beni beğenmedikleri için. Sadece artık “kilo vermem, güzel kıyafetler giymem, en yakın arkadaşımın yanımda daha güzel olmasına izin vermemem” gerekiyordu. Bu kadar basit. Herhangi bir hastalığım yoktu ama bu olmayacağı anlamına da gelmiyordu. Yavaş yavaş, istikrarlı bir şekilde kilo verdim…. Zorlanmadım mı? Yok devenin nalı, tabi ki zorlandım! Canım çıktı, karnım açlıktan guruldadı. Sayısını unuttabileceğim kadar çok aç uyudum. Tatlı da istedim, tuzlu da.. Direndim. Amacım birileri için daha güzel olmak değildi. Kendim için bile güzel değildim ki ben.

Ha, şu da var. Kendisiyle en çok dalga geçen yine ben’dim. Çünkü başkalarının beni diline dolamasından endişe ediyordum. İlerde televizyoncu olmak istiyordum ama televizyonda hiçkimse kilolu değildi. Hayatımı değiştirmek için yapmam gereken ekmeği kesmek ise kestim. Bu bir bahane olamaz, ölmediğim sürece dayanabileceğime göre… Daha da önümde vakit olduğuna göre bir gün vermem gereken kiloların biteceğine emindim..

Daha da güzeli bakın ne oldu?

Bir gün Ankara’da yolda yürürken Özgür’ü gördüm. Tanımam zor olmadı. Facebook’ta arkadaştık. Son halini biliyordum. Yanımdan geçerken o da beni tanıdı, yüzüme baktı ve hatta süzdü. Boyu kısa kalmıştı. Ben daha uzundum artık. Eskisi gibi yakışıklı olduğu söylenemezdi hatta çiğ duruyordu. Kilolu diye dalga geçtiği kız ben’dim ve dalga geçilesi hale gelen o olmuştu.

Berkay.. O zaten Ankara’ya taşınmıştı ortaokuldan sonra.. Yolda karşılaştık. Nasıl göbeklenmişti! Galiba memur gibi bir şey olmuştu, elinde çantasıyla, Bakanlıklar’da akşam 6’da takım elbiseyle yürüyen 100 kişiden 99’u memurdur çünkü. Evet, hala yakışıklıydı ama kısa ve tıknaz kalmıştı!

(şeyy, boyum 1.78 de)

Nişanlıma gelince..

Ayrılıktan 2.5 yıl sonra bir cafede karşılaştık. Beni önce arkadaşı gördü. Hatta o daha görmediği için de “vaay tam benim tipim bir kız geliyor” demiş onlara.. Derken nişanlımın arkadaşı beni tanımış, o da görmüş ıvıdı zıvıdı derken baam! o Gece uykuları kaçmış! Sonrasında beni bulmak isteyen o oldu.

5 yıldır beraberiz, nişanlıyız. Bir televizyon kanalında ekrana çıkıyorum, istediğim her kıyafeti giyebiliyorum, sağlığım yerinde, mutluyum.

Ve hala sadece 25 yaşındayım!

dipnot: nişanlım beni kilolu olduğum için istememiş gibi bir algı yaratmışım sanırım. hayır, onu demek istemedim. “ben baskıcı” bir tip olduğum için gitti o ve evet onun beğeneceği gibi bir tipim de yoktu. kilo verdiğimde ise onun beğenisini kazanmıştım. Ama o bana salt zayıfladığım için değil, değiştiğim için geldi. Onu affetmeme gibi bir durumum olamazdı, 2.5 yıl az bir zaman değil, insanlar değişir, büyür, yenilenir, unutur, arınır.. Biz o yollardan geçip geldik. Bu yüzden anlattığım son kısmı lütfen “beni şişman olduğum için terketti” şeklinde düşünmeyin.

O yüzden, kendinize zayıflamak için bir çıkış noktası bulun. İlle de erkekler tarafından reddedilmeniz gerekmiyor, o göbekle ve bacakla yaşamak sizi mutlu etmediğine göre yemeği kesmemeniz için hiçbir neden yok! Güzel kadınları kıskanarak başlayın işe 😉

Herkesin içine biraz Yıldız Tilbe lazım. Güzel elbiseleri giyip kuşanacaksınız… Sonra da Tuğba Ekinci’den “Yüzyılın Kadını” şarkısını kendinize armağan edeceksiniz..

Daha da motivasyonum yok demeyin bana, Dünya adil değil. Güzellerin karizması üzerine kurulu her şey. Güney Kore’de güzel ve zayıf olmayanların işe alınmalarının zor olduğunu biliyor muydunuz? Anne babalar çocuklarının okul masrafları için para biriktirirken aynı zamanda estetikleri için de bütçe ayırıyor. Çünkü önkoşulları bu ve farkındaysanız Dünya’nın en başarılı estetiğini de onlar yapıyor.. Ekranlara bakın, kaç tane kilolu insan var? Bunu onaylamıyorum. Şekilciliği ilk sıraya alan bir düzeni savunamam size benim desteklediğim nokta farklı, kilo zararlıdır, verilmesi gerekir. Bu kadar basit!

Kendi hayatımdan örnekler verdim size…

Demek ki işe yarıyor 🙂

 

Sevgiler.

 

Leave a comment